KAGİDER Başkan Yardımcısı Tijen Mergen Yazdı: Kurumlar için Psikolojik Sermayenin Önemi

KAGİDER Üyesi | 2 yıl önce | 5 dakikalık okuma

Bir dönem kurumlara sorduğunuzda iki çeşit sermayemiz var derdi. Finansal sermaye ve İnsan Kaynakları sermayesi. Oysa bugün iki yeni sermayeden daha bahsediliyor: Sosyal Sermaye, yani kurumun elindeki bilgiler, ilişkiler, kısaca eko sistemi ve Psikolojik Sermaye.

Özellikle içinde bulunduğumuz olağanüstü durum ve kaçınılmaz değişim süreçleri, son dönemlerde kurumlar çalışanlarının yetkinlik, uzmanlık gibi alanlardaki gelişimi nasıl sağlayacağını planlamaktan çok “Psikolojik Sermayelerini” nasıl geliştireceğini konuşmaya başladı.

Psikolojik sermayeyi kısaca, kişinin zorluklara karşı dirençli olması, öz farkındalığını geliştirme ve yönetebilme gücü ve olaylara olumlu bakış açısı ile bakabilme becerisi olarak tanımlayabiliriz. Psikolojik sermayesi yüksek olan insanlar kendi hayatlarının, kariyerlerinin ve kararlarının sorumluluğunu alabilmekte zorlanmazlar.

Psikolojik sermaye kavramı pozitif psikoloji ekolünden doğmuştur. Pozitif psikoloji, diğer psikoloji dallarının tersine, yani insanlardaki olumsuz davranışları düzeltmeye çalışmak yerine, geliştirilebilir, iyileştirilebilir ve olumlu davranışlar üzerinde durur. Aslında tarihsel olarak kökeni hümanist psikolojiye dayanan bu kavram 2000’li yılların başında Martin Seligman ve arkadaşları tarafından popüler hale getirilmiştir. Pozitif psikolojinin amacı, bireylerin kişisel özelliklerinden ve eğilimlerinden yola çıkarak onların psikolojik sağlığını artırarak daha çok “iyi halde” olmalarını sağlamaktır.

Seligman’ın bu öğretisinin ardından, 2004 yılında Fred Luthans ve arkadaşları pozitif psikoloji ve pozitif örgütsel davranış alanlarından etkilenerek “psikolojik sermaye” kavramını ortaya koymuş, psikolojik sermayenin ölçülebilir, geliştirilebilir ve yönetilebilir özellikleri olduğunu iddia ederek kavramı akademik alana taşımışlardır.

Fred Luthans psikolojik sermayeyi en genel hali ile “Psychological Capital: Developing the Human Competitive Edge” adlı kitabında aşağıdaki şekilde tanımlamıştır;

“Psikolojik sermaye (PsyCap) bir kişinin başarısında pozitif psikolojik gelişim durumunu yansıtmaktadır. Bunun yanında zorlayıcı görevleri üstlenmek için gerekli çabayı sürdürecek ve bunları yerine getirecek bir güven sahibi olması (öz yeterlilik), şu anda ve gelecekte başarılı olma konusunda pozitif bir düşüncenin mevcut olması (iyimserlik),hedefler için azmetmek veya gerekirse yeni hedefler oluşturması (umut) ve sorunlara veya sıkıntılara kapılınca, başarıyı elde etmek için sürdürülebilir ve geri adım atabiliyor olması (dayanıklılık) için bireyde kim olduğu ile ilgili sermaye türüdür.”

Özetle, bireyler ne kadar kendi yetkinliklerinin farkında ve özgüven sahibi olursa, geleceğe dair pozitif bir beklentisi varsa, karşılaştığı olaylar karşısında olumsuz düşünce ve tavır almak yerine konu her ne ise, içindeki olumlu noktalara odaklanarak, çözüm arayışına geçerse o kadar başarılı oluyorlar. Böyle psikolojik sermayesi yüksek çalışanları olan kurumlar da krizlerde ve beklenmeyen olaylarda dahi büyüyen, kar eden, herkesin çalışmaya can attığı kurumlar haline geliyor.

Son dönemlerde, atölyelerimizde, dernek çalışmalarımızda bir çok şirket çalışanı ve öğrenciler ile yüz yüze olmasa da sanal ortamda bu konu üzerine sohbet etme fırsatı buldum. Her dört alanda da (iyimserlik, öz yeterlilik, umut ve dayanıklılık) özellikle genç nesil ciddi sorunlar yaşıyor. Tüm dünyayı saran pandemiye ilave olarak, hızla dijitalleşen ve teknolojik olarak çok farklı açılımlar yaşayan dünyamızda gençlerimiz Türkiye’nin malum koşulları altında gerçekten umutsuzlar ve iyimserlikten çok uzaklar. Kendilerine güvenleri yok ve belirsizlik içerisinde mücadele etmek yerine kaybolup gidiyorlar. Bu, toplumun her kesimi için geçerli. Boğaziçi gibi çok iyi üniversitelerde okuyan ya da dezavantajlı kesimde yetişen gençler hep aynı kaygı içindeler. Bu gençler bizim geleceğimiz ve yarın, iş dünyasını da ülkemizi de onlar yönetecek.

Psikolojik Sermayenin dört yetkinliğine kısaca HERO (Hope, Self efficacy, Resilience ve Optimism) deniyor ve bu dört yetkinlik birbirine de kelebek etkisi ile olumlu etki ediyor. Yöneticiler çalışanlarına yeterli motivasyon, umut, amaç veriyorsa, olumlu düşünme artıyor, işi yapabileceğine güven ve dayanıklılıkda buna bağlı gelişiyor.

Bu nedenle çok hızla psikolojik sermayelerini geliştirmek için kurumlar, sivil toplum örgütleri ve tabii aileler olarak bu dört yetkinlik üzerine kafa yormalı ve gerekli çalışmaları yapmalıyız.

Tijen Mergen

KAGİDER Başkan Yardımcısı



KAGİDER Üyesi

Girişimci

KAGİDER Üyesi